21 Şubat 2011 Pazartesi

William Turner'ın Manzaraları

Çağının ötesinde bir sanatçı olan Joseph Mallord William Turner (1775-1851) İngiliz suluboya manzara ressamlarının en büyüklerinden biridir. Mimari çizimleri, gravürleri boyayarak ve Thomas Girtin’in yanında ilk sanat bilgilerini edinerek işe başlayan sanatçı 1789’da Sir Joshua Reynolds’ın başkan olduğu Kraliyet Akademisi’ne girdiğinde 14 yaşındadır. Bir yıl sonra ilk suluboya çalışması Yaz Sergisi’ne kabul edilir. Reynolds, Füssli ve Loutherbourg ile tanışarak fantastik manzara anlayışına yakınlaşır. Bir yandan da Pitoresk yayınlar için kent görünümleri resmeder. Her yıl Avrupa’nın pek çok kentini gezerek topografik çizimler ve taslaklar hazırlar. Suluboya çalışmalarında manzaralar, tarihi ve mitolojik konular, eski kalıntılar, kaleler, köprüler, Gotik kiliseler görülür. Daha sonra bu zarif ve saydam resimlerden yararlanarak tablolarını oluşturur.

Erken dönem yağlıboyalarında 17. yüzyıl Hollanda deniz resmini örnek alır. 1796’da ‘Denizdeki Balıkçılar’ adlı yağlıboyası sergilenir. 1804 yılında kendi galerisini açar. 1807’den itibaren Akademi’de perspektif dersleri verir ama daha çok ışık üzerinde durur. Aynı yıl Claude Lorrain’in ‘Gerçeklik Kitabı’ndan ilham alarak 100 levhalık gravür derlemesi ‘Liber Studiorum' yayınlanır. Bu kitabın bölümlerinde türlere göre peyzaj sınıflandırması yer alır: Pastoral, Deniz, Dağlık, Tarihsel, Mimari ve Epik Pastoral. 1820’lerde kağıt üzerine yaptığı ve ‘Renk Başlangıçları’ adını verdiği seride herhangi bir imgeden, göze aşina gelecek bir nesneden çok renk ilişkileri ve renksel düzenlemeler vardır.


Turner’ın özgür stili, suyu resmetmesi, renkli ışık saçan paleti, doğanın hızla değişen biçimlerini ve ton farklılıklarını verişi, Empresyonistleri etkiler. Çalışmalarındaki ıssız yerler, tenhalık, geçmişten bir yapı, çayır, göl çevresi, sürekli değişen bulutlarıyla kompozisyonun yarısını kaplayan görkemli gökyüzü, ufukta belirsizleşen deniz, doğal afetler, yağmur, sis, göz kamaştıran parlaklığıyla kar, alacakaranlık, güneşin doğduğu ve battığı saatler doğa karşısında insanın yazgısına dikkat çekerek her şeyin geçiciliğini tedirgin edici bir biçimde hatırlatır. Manzaralarında Tanrı’nın gücünün delili olan doğa olağanüstüdür, yücedir, vahşi bir ihtişama sahiptir. Herhangi bir işle meşgulken veya eğlenirken gösterdiği insanlar ise oldukça küçük figürlerdir.


Işık, sıcak tonlar, parlak renkler, lekeler ve hareket konuyu arka plana iter. Empresyonizmi de aşan bir tekniğe ve lirik soyutlamaya ulaşılır. Işığın gökyüzünde süzülmesi ve su üzerindeki oyunları da optik olaylardan çok dünyadaki maneviyata ve Tanrı’nın ruhuna yöneliktir. Günbatımını konu aldığı tablolarında neredeyse yanan gök ve deniz insanı şaşırtır. Yeryüzü ve gökyüzünün birbirine karıştığı çılgınca bir kızgınlık, iç içe geçen, birbirini kesen fırça vuruşları, gölge ve ışık oyunları seçilebilen nesneleri eritir. Claude Lorrain'in uyumlu bir sadelik içindeki dingin ve ferah manzaralarına hayranlık duyar. Oysa kendisi tutkulu, devingen, coşkulu ve göz alıcı bir görsellik sunar. Doğa görünümlerinin dramatikliği ve tekinsiz düşselliği izleyeni etkiler. Doğadaki çatışmayı duyguların da katıldığı yaklaşımla kağıda ve tuvale aktarır. Böylece heyecanlardan arınmış, durağan ve romantik doğa yaşantısının yer aldığı İngiliz manzara geleneğini aşmaya çalışır.


1840 yılında Goethe’nin “Renk Kuramları” İngilizceye çevrilir. Turner Goethe’nin teorilerinden faydalanarak sanat hayatının ilk yıllarından beri üzerinde çalıştığı renksel düzenlemelerini geliştirir. Özellikle ‘Işık ve Renk: Tufandan Sonra Sabah’ta (1843) bu etkiler açığa çıkar. Sarı renk tonlamalarla dairesel hareketiyle belirir. Merkezde bir yılan figürü altındaki karanlık etrafında da belli belirsiz çizilmiş insan kafaları sel baskını içinde sürüklenip bir girdabın içine çekiliyor. Dönen güneşin renk tayfının sıcak tarafında ışık patlar.


Dönemi için konu ve tarz olarak yeni bir resim olan 'Denizde Kar Fırtınası’nda (1842) şiddetli rüzgar dalgaları savurur, bulut ardında parlayan ışık ve koyu gölgeler fırtınanın uğultusunu kulağımıza fısıldarken ayrıntıları da yutar. İnsanın heyecanlarının ve korkularının yansıdığı kasvetli ama şiirsel bir etkiye neden olan romantik bir andır bu. Kendi dışımızda gelişen ve müdahale edemediğimiz yıkıcı gücü hissederiz. Saf ışık ve havanın durumu bir yandan konunun önüne geçer diğer taraftan olayı daha da belirgin kılar. Gökyüzü, bulut, sis, deniz, dalgaların arasında batıp çıkan gemi başlangıcı ve sonu olmayan bir burgaçta kaynaşıyor. Kuşkusuz Turner bir geminin tüm ayrıntılarını biliyordu. Denizin şiddetinden büyülenmiş olan 67 yaşındaki sanatçının fırtınanın gerçek atmosferini yakalayabilmek için kendini dört saat boyunca kötü bir havada bir buharlı geminin köprüsüne bağladığı söylenir.


'Yağmur, Buhar ve Hız' (1844) en modern yapıtı sayılır ve özellikle Fransa’da büyük hayranlık uyandırır. Théophile Gautier resim hakkında şöyle bir açıklama da bulunur: “Karanlıkta, koca, kızıl, donuk gözlerini açarak, vagonlardan oluşan ve korkunç bir kuyruğa benzeyen uzun omurgasını sürükleyerek giden, öfkeli fırça darbeleriyle yeri ve göğü birbirine karıştıran vahşi, çılgınca bir resim; garip, saçma bir yapıt, ama onu yapan deli aynı zamanda bir dahi.” Hafif, sıcak ve soğuk renklere, hızlı fırça vuruşlarına sahip resimde; Thames Nehri üzerindeki Maidenhead Demiryolu Köprüsünde hızla ilerleyen trenin yanı sıra sol tarafta altın gibi parlayan bir manzarada yuvarlak kemerli bir köprü, suda küçük bir kayıkta balık tutan ve nehirde yıkananlar da göze çarpan öğelerdir. Ayrıntıdan uzak, koyu lekelerle boyalı, bulanık ufka doğru daralan Demiryolu Köprüsü ve yağmurla örtülen trenin geldiği yer belirsiz. Geniş bir açık alanı kaplayan ve yer yer güneş ışınlarının görüldüğü gökyüzündeki kötü havanın patlaması trenin aniden çıkışına ve gürültüsüne eşlik ederek bir kargaşa yaratır. Siyah demiryolu ve odak noktası tren romantik manzarayla karşıtlık oluşturuyor. 19. yüzyıldaki Sanayi Devrimi sonrası yeni teknolojinin sembolü buharlı lokomotif, hız ve yağmur diyagonal hareketle aynı konu içinde ele alınır.

Sanat Tarihçisi John Ruskin 1843 yılında yayınlanan “Modern Ressamlar” adlı kitabında Turner’ın doğa üzerinde diğer manzara ressamlarından daha çok bilgisi olduğunu ve doğa gerçeğinin eğitilmiş göz tarafından algılanacağını belirtir. Ona göre göz aslında üçüncü boyutu görmez. Gördüğümüz Turner’ın resmettiği gibi renkli alacalı bir karışımdır. İmgeler atmosfer koşullarının etkisiyle yitip gider, neredeyse hiçe dönüşür. Nesne hakkındaki önceden bilinenler yok olur. “Işığın Ressamı” olarak tanınan ve renk, biçim gibi resimsel öğelerle ilgili olarak da manzaraya yenilikler getiren sanatçı daha önce gittiği yerleri bir kez daha ışık oyunlarından faydalanıp sembolik bir nitelikle resmetmekten hoşlanır. Düşsel öğelere başvurması, eşsiz hayal gücünü ortaya koyması ve doğanın ruhunu ölçmesi ile Sembolistleri de etkiler. Sadece atmosferde geçip giden olaylarda değil iç mekan tablolarında da akıcı stili ve içten yaklaşımı gözlenir. Çok seyahat etmesine rağmen son dönemlerinde insanlardan kaçan ve çoğunlukla resimlerini satmak istemeyen İngiliz Romantiklerinden Turner’ın 300 yağlıboya, 20 binden fazla suluboya ve çizimlerinin çoğu bugün Londra Tate Galeri’nin ek binası olan Clore Galeri’de bulunuyor.

Turner’ın özgür stili, suyu resmetmesi, renkli ışık saçan paleti, doğanın hızla değişen biçimlerini ve ton farklılıklarını verişi, Empresyonistleri etkiler. Çalışmalarındaki ıssız yerler, tenhalık, geçmişten bir yapı, çayır, göl çevresi, sürekli değişen bulutlarıyla kompozisyonun yarısını kaplayan görkemli gökyüzü, ufukta belirsizleşen deniz, doğal afetler, yağmur, sis, göz kamaştıran parlaklığıyla kar, alacakaranlık, güneşin doğduğu ve battığı saatler doğa karşısında insanın yazgısına dikkat çekerek her şeyin geçiciliğini tedirgin edici bir biçimde hatırlatır. Manzaralarında Tanrı’nın gücünün delili olan doğa olağanüstüdür, yücedir, vahşi bir ihtişama sahiptir. Herhangi bir işle meşgulken veya eğlenirken gösterdiği insanlar ise oldukça küçük figürlerdir... 

Nalan Yılmaz, William Turner‘ın Dramatik Manzaraları, 11 Şubat 2011, Lebriz Sanal Dergi

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

0 comments :

Yorum Gönder



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...