16 Haziran 2009 Salı

İnsan, Yaşam ve Kavramlar Üzerine Aforizmalar 1

Önce bebektir; masum, sonra çocuk; dünyayla oyun oynayan, sonra genç; mutsuz, umutsuz, huzursuz, ışığı arayan, zorlukları fark ettiğinde savaşmadan ölmek isteyen, sonra yetişkin; sıradan yılların hızla aynı şekilde geçtiğini fark eden ve en son yaşlılık; hüzün, yalnızlık ve korkuyla beklenen son.

İnsan bir şeylere merak duyar, bir hedef belirler kendine ve çabalar çünkü böyle yapmazsa 'hiç' olacağını düşünür. Kendisi hakkında böyle düşünülmesi de korkutur onu.
'Hiç olmamalıyım, buna asla izin vermemeliyim' der ama durup bir kez bile hiçlik üzerine düşünmez...

İnsan bazen anlam veremediği bir sese doğru koşar. Yakından geliyormuş gibidir ama aslında uzaktan, derinlerden gelir. Sesin bulunduğu yerde kendisini beklediğini bilir ama bir türlü ulaşamaz ona.

İnsan hep uzak diyarlara, görülmemiş yerlere ve yaşanmamış anlara ulaşmak ister. Bunlara kavuşunca ise her şey çok normalmiş gibi gelir. Sonra da başka hayaller ve düşler peşinde koşar ve bu böyle sürüp gider.

İnsan birçok şeyi bildiğini zannederek sevinir ama bu uzun sürmez çünkü aynı zamanda ne kadar az şey bildiğini de fark eder.

Bazen dünyayı değiştirebilecek güce sahip gibi hisseder insan kendini ama bunun üzerinde fazla durmaz çünkü inanmaz kendine. Herkes gibi yaşamaya devam etmeyi tercih eder ve 'bana mı kalmış dünyayı değiştirmek' der.


Kendisiyle sürekli hesaplaşan, bir türlü emin olamayan, bir başkasının eline bakmaktan dolayı ezik ve hassas olan ama yine inandığı yoldan vazgeçmeyen insanlar vardır. Maddi dünyanın getirilerinin en azıyla yetinerek yol alırlar. Saygı görmek, takdir edilmek gibi kaygılar taşımazlar. Kendi güçlerinin farkında olmadan ilerlerler. Sıradanın ötesinde olan bu ruhlar dünyanın gelişimine katkıda bulunurlar kendilerini feda ederek.


İnsan kelebek kadar özgür, karınca kadar çabuk, arı gibi çalışkan olabilirse, her şeyden bir parça alıp bütünlüğe ulaşırken kendinden de bir şeyler katıp sahip çıkarsa bunlara, vazgeçmezse, korkmadan hiçbir şeyden en kötü durumlarda bile geriye kendisinin kalacağını bilir.


İnsan sessizse, konuşkan değilse yazacak çok şeyi vardır çünkü düşünür ve biriktirdiği fikirler konuşmasını engeller. Çok konuşan ise düşünmez, biriktirdiği bir şeyler olmadığı konuşmaktan karşısındakileri dinleyemediği için de yazamaz.

Denize baktığında sonsuzluğun içine dolduğunu duyumsarsın ve düşlere dalarsın. Üç çatallı zıpkını ve atıyla düşsel zamanı aşıp gelen denizlerin kralını görürsün uzaklardan gelmiş gibi ama sadece düşüncende beliren bir görüntüdür o.

Aşk öyle bir yanılgıdır ki birlikte ölmeye bile götürebilir yaşayanları. El ele ölüme giden sevgililer nereden bilebilirler gittikleri yerde de beraber olacaklarını?

Görülen zaten belirgindir ama bazen o bile insanı yanıltır çünkü olduğu gibi görülmemiş ya da açığa vurulmamıştır.

Bir şey başlarsa biter, başlamazsa hep durduğu yerde asılı kalır, boşlukta. Bulunduğu durumdan memnundur, dışarıdan gelenlere karşı kendini korumaya alır ve iter onları 'Neysem öyle kalayım' der.

Başkalarıyla konuştuğunda söylediklerine şaşarsın. 'O sözcükler benim mi, yoksa içimde benden başka bir ben mi var' dersin. Çatışırsın diğer beninle, hareketlerini, söylemek istediklerini engelleyip seni hapsettiğini düşünürsün. Öyle konuşmak, öyle davranmak istemediğin halde seni o duruma düşürendir o. Onunla bir uzlaşma yolu bulamazsan her fırsatta ayağına dolanır.

Her akşam caddeler boşalır, hareketlilik yok olur meydanlarda. İnsanlar hızlı adımlarla ilerleyip sokakları terk ederler. Kenti kendi haline, yalnızlığına ve bir de köpeklere teslim ederler. Bu hiç değişmeden tekrarlanır.

Canlı, rengarenk kanatlara sahip kelebekler çiçekten çiçeğe uçup üzerlerine konduklarında ne de güzel görünürler. Üstelik bunun farkındadırlar, hallerinden memnundurlar ve yükseklere uçma isteği duymazlar. Hiçbir şeyi yaklaştırmazlar yanlarına. Çiçekler onları görünce gülümserler.

Eski bir yapıya baktığında o dönemi canlandırmaya çalışır kişi kafasında; yapılışı, dönemin insanları. Ne gariptir ki kıyafetler, yapılar ve yaşanan çağ değişir, varsa zaman ilerler ama değişmez insanın hırsı, nefreti, entrikaları, kıskançlığı aynı kalır.

Karanlıktan korkanlar güneşin doğuşunu beklerler sabırsızlıkla. Dolanır durur, uyuyamazlar. Akıllarından gündüz geçmeyen binlerce düşünce geçer. Hepsinden kurtulup zihinlerini boşaltmak isterler ama gece buna izin vermez sabaha dek.

Bir girişimin sonucu umutla beklenir. Olumsuzluk halinde gerçek tokat gibi yüze vurur. O an hissedilen yoğundur ve ya pes etmeye ya da daha da hırslanmaya götürür kişiyi. Pes eden vazgeçer her şeyden, hayata küser ve denemez bir daha. Hırslanan ise her kaybedişten sonra güçlenir ve bir dahakini mutlaka başaracağını yineler.

Gündüzün gürültüsü, kargaşası, kalabalığı, duyulan boş sözleri, saçmalıkları, anlamsızlıkları, boşuna eylemleri bunaltırken gecenin sessizliği, yalnızlığı, dinginliği, karanlığı, derinliği kendine getirir.

Çok fazla sorgulamak ve düşünmek ruhu yorar, yıpratır ve huzurlu olmasını engeller. Ama düşünmeden ve sorular sormadan da ruh dinginliğe ulaşamaz.

Mutluluk için gerekenlere sahip olan çoğu zaman bunun farkında olmaz ve hep başka şeylerin peşinde koşar.


Bir dutun tadına ancak ağacına tırmanmaya çalışırken kayıp düştükten ve yeniden denedikten sonra, üzerindeki arıları kovalayıp dallarına oturup yapraklarında gezinen karıncaları ve kulağakaçanları gözledikten sonra dutu koparıp ağzına attığında varabilirsin.

Ağlamak kolaydır eğer hüzün ve umutsuzluk birbirini izliyorsa. Gözyaşları kaçınılmazdır ve sonrasında rahatlamayı ve yalnızlığı getirir.

Umut etmek tükenmediği sürece olmaz diye bir şey yoktur. Hayal edilemeyecek, düşünülemeyecek sürprizlerle karşılaşabilir insan. Güzel olan da budur, bilememek yarını ama umut etmek.

Sözcükler düşünceleri, yaşanılanları ve duyguları aktarma da yetersiz kalabilir. O zaman bir bakış, bir davranış sözcüklerin önüne geçebilir.

Çocuklar el ele ip atlayan, hep gülen, seven ve sevilen, neşeyle oynayan, aç kalmayan, yarınlara ümitle bakan çocuklar, kendilerine verilen görevi değil kendi istediklerini yapabilen ve kukla olmaktan kurtulabilen çocuklar olsalardı eğer dünya daha farklı olurdu.

Bazıları yetişkinken neşeli ve mutlu geçen çocukluk günlerini özler. Bazı çocuklar ise bitmeyecekmiş gibi gelen yaşlarından kurtulup yetişkin olmayı ve özgür olabilmeyi hayal eder.

Karanlıkta parıldayan yıldızlar kimisine çok uzak görünürken kimine yanındaki kişiden daha yakın görünür. Uzakta olduğunu bilse de kendisini yanındaki gibi üzmeyeceğinden ve her baktığında orada olacağından kuşku duymaz. Oysa hiçbir şey aynı yerde sürekli kalmaz.

Bazıları fırsat yaratır ya da kendisine sunulanları değerlendirir ve rotasını belirler. Bazıları ise dalmış olduğu alemde aradığının ne olduğunu bulmaya çalışırken ömrü biter.

Zaman tüm zorlukların, acıların, yaşanmışlıkların üzerini örter ve bir daha da açmaz.

Yaşamak kolay değildir. Solunan havanın, gözü doyuran doğanın, bedava olan asılı yıldızlarla gecenin, hırçın ve sakin halleriyle denizin, ay ışığının karşılığını verirken zorluklar ve güçlüklerle karşılaşılır. Boş vermeye çalışıldığında bile yürekte derin yaralar açar bakılan her şeyde neşeyle birlikte fark edilen hüzün ve acı. Yaşamak zor, peki ölüm? O kolay mı? Dünyayı dünyayla bırakıp gitmek bilinmeyen bir yere ve zamana. Çekip gitmek korkaklık mı? Peki yaradılışına uymayan durumlara maruz kalarak ve hep ikilikler arasında gidip gelerek kendini mahvetmek midir mücadele? İnsanın içine bu huzursuzluğu verip düşündüren nedir?

Aşk aslında sevmek değil sevilmek isteğidir. Kişi başka birinin kendisini benimsemesini ve onaylamasını istediği zaman aşk ihtiyacı içine girer. Kendini iyi hissetmesi veya hissetmemesini aşık olup olmamasına bağlar. Aşk güzeldir elbette ama bu durumdan çıkarılıp sadece aşk olduğunda. Fazla yükü kaldıramaz o, silkelenir ve üzerinden atar.

Çevreden kulağa ulaşan sesler karmakarışıktır, iyisi de vardır kötüsü de. Dayanılamayacak bir gürültünün bile bir amacı vardır. Kötüleri bilmeden ve duymadan iyilere ulaşılamaz.

Dünyada her şey parçalanmış, bölünmüştür, kendisi de küçücükken. Oysa her şey çok sade ve tektir; bir bütündür evren ve evrenlerle.

Nalan Yılmaz, 28 Nisan 2003, Hürriyet, Agora

İnsan, Yaşam ve Kavramlar Üzerine Aforizmalar 2

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

0 comments :

Yorum Gönder



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...