28 Ekim 2008 Salı

Parkorman’dan bir romantik geçti: MORRISSEY

10 Haziran Cumartesi gecesi, Efes Pilsen One Love Festival 5 kapsamında Parkorman unutulmaz bir konsere ev sahipliği yaptı. Önceki yıllarda pek çok büyük grubun ve müzisyenin konser verdiği İstanbul’a ‘Morrissey de gelse’ diye hayal ederdim. İki ay öncesinden biletler alınmış ve konser gecesi heyecanla beklenmişti. Bir hayalin gerçekleştiğini görmek çok güzeldi.

22 Mayıs 1959 Manchester doğumlu Steven Patrick Morrissey’in annesi kütüphaneci babası ise hastanede kapıcıydı. Morrissey, Oscar Wilde, James Dean ve müzikte de New York Dolls hayranıydı. 1977 yılında müzik üzerine yazdığı makalelerini dergilere gönderiyordu ama yayınlanmıyordu.* Efsaneleri ve simgeleri seviyordu: onları özenle seçtiğini, onların tehlikesiz olduğunu ve hayal kırıklığına uğratmadığını söylüyordu. Bir işe girip çalışmayan,Yapmam gereken kendi işlerimin olduğuna inanıyordum. Bir başkası için çalışmaktansa açlıktan ölmeyi tercih ederdim.diyen Morrissey gitarist Johnny Marr ile 1982’de The Smiths grubunu kurdu...

The Smiths, duygulu, melankolik ve toplumsal sorunları ele alan şarkıları ve Morrissey’in karizmatik kişiliğiyle İngilizlerin en önemli alternatif rock müzik gruplarından biri oldu. Klasik bir rock’n roll ikonu olmayan Morrissey uyuşturucudan nefret ediyor, içki ve sigara kullanmıyor, et yemiyor, sakin bir hayat sürdürüyordu. Fiziksel olarak aşktan soyutlanmış olduğunu ifade ediyordu: Sanırım ben Tanrı’nın alnına damga vurup ‘başka bir şeyler yapman gerekiyor, mutlu ve tatminkar bir fiziksel ilişki için yaratılmadın’ dediği insanlardan biriyim… Lekesiz bir insan olduğumu sık sık tekrarladığım için insanların bana saldırmaktan başka çaresi kalmıyor”. Vejeteryan ve hükümet karşıtı olmasıyla da basının ilgisini üzerine çekiyordu.

The Smiths döneminden en çok dikkat çeken şarkılar; Meat Is Murder, Queen Is Dead, How Soon is Now, Big Mouth Strikes Again, I Know It’s Over, There Is A Light That Never Goes Out, Some Girls Are Bigger Than Others, Girlfriend In A Coma, Last Night I Dreamt That Somebody Loved Me…

Grubun 1987’de dağılmasından sonra Morrissey kariyerine devam etti. İlk solo albümü Viva Hate(1988) ve Bona Drag(1990) ile çok olumlu eleştiriler aldı ve bu albümlerden çıkan Everyday is Like Sunday ve Suedehead single’ları büyük başarı elde etti. Daha sonra sırayla Kill Uncle (1991), Your Arsenal (1992)- brit pop ve indie, Vauxhall And I (1994), Southpaw Grammar (1995), Maladjusted (1997), You Are The Quarry (2004), Ringleader Of The Tormentors (2006) yanı sıra konser kayıtlarının yer aldığı albümleri de yayınlandı.

10 Haziran gecesi Çilekeş ile başladı. Mor ve Ötesi sahneye çıkmadan önce Çilekeş’i uzaktan, çimenler üzerinde oturarak izledik. Saat 21.00’e gelirken sahnenin önüne doğru ilerledik. Yerimiz fena değildi: 10 veya 11. sıradaydık. Son yılların en önemli Türk rock gruplarından biri olan Mor ve Ötesi yaklaşık 1,5 saat sahnede kaldı. Hayranlarının artmasını ve üniversite öğrencilerinden başka daha geniş bir kitle tarafından da tanınmalarını sağlayan 2004 tarihli Dünya Yalan Söylüyor albümlerinden Cambaz ve Bir Derdim Var’ şarkılarının yanı sıra Gül Kendine ve son albümleri olan Büyük Düşlerden de söylediler. Arka plan görselleri de gerçekten güzeldi ve şarkıları bütünleyiciydi.

İngiliz müziğinin kalbi Manchester’in sembolü olan Morrissey’in konserine yaklaşık 40 dakika vardı ve o süre içinde sıkışık ve itiş kakış ortamda uzun süre kalamayacağımı anlayınca sıradan çıkmaya karar verdik. Zor bir karardı bu çünkü tekrar aynı yere gelebilmemiz mümkün değildi. Bira ve sandviç fişi almak için uzun bir sıraya girip beklemekle geçti zaman. Biraları aldığım sırada 23.00’de smokinli Morrissey sahnede yerini almıştı bile ve ben oldukça geride kalmıştım. Biraz daha yakından izleyebilmek için gösterdiğim çaba sonucu bazı laflar da işittim.

Mor ve Ötesi’ni izlerken durduğum yerden ayrıldığıma pişman oldum. Daha fazla ilerleyemeyeceğimi fark ettiğimde elimdekiyle yetinmem gerektiğini anladım. Morrissey, ‘Merhaba…Zeki Müren!...Morrissey’ diye seslendikten sonra açılış şarkısı Panic’i söyledi. Setlist’i önceden bilmediğim için hangi şarkıları söyleyeceğini merak ediyordum. Tabi ağırlığın 2006 tarihli ‘Ringleader of The Tormentors’dan olacağı belliydi. İkinci şarkı 2004 tarihli albümü You Are The Quarry’den First of the Gang oldu. Kalabalık bu şarkıya aşinaydı ve hep bir ağızdan söyledi. Ayak parmaklarım üzerinde yükselerek başımı bir sağa, bir sola, bir öne uzatıyor ve sahneyi görmeye çalışıyordum. Göremeyince barkovizyona bakıp Morrissey’in şarkı söylerken mimiklerini ve hareketlerini takip ediyordum. Bu durum biraz rahatsızlık yaratıyordu haliyle, üstelik kımıldamak için çok az bir alan vardı etrafımda. 

Morrissey son albümünden The Youngest Was the Most Loved, In the Future When All’s Well’i ve To Me You Are a Work of Art’ı seslendirdikten sonra müzisyenleri seyirciye tanıttı. Sıra kendisine geldiğinde ‘Ben hiç kimseyim’ demesi Morrissey’i ve müziğini niye sevdiğimi bir kez daha hatırlattı bana. Girlfriend In A Coma başladığında zıplayıp bir çığlık attığımı hatırlıyorum. Defalarca dinlediğim bu şarkıya Morrissey canlı söylediği anda eşlik etmek çok keyifliydi. Tarif edilemez bir güzellikti aslında benim için -How could anybody possibly know how I feel’di-. Yukarıda dolunay, hafif serin ama yine de güzel bir hava ve sahnede Morrissey. Sanki zaman ve mekan dışına çıkılmış, sanki etrafta kimse yokmuş ve rüyada gibi. Let Me Kiss You ve Stil Ill’den sonraki yedi şarkı son albümdendi (bknz. setlist).

 

You Have Killed Me’ de …Piazza Cavour, what's my life for?... Who am I that I come to be here...? ve ardından Life is a Pigsty yı söylediği anlarda unutulmazlardandı. Bu şarkı sırasında hafiften yağmur yağsaydı hiç fena olmazdı. I Know Its Over, How soon is now, Everyday is like Sunday, Suedehead, I Have forgiven Jesus, I’m not sorrydiye bağrışlarımız sonuçsuz kaldı. Sadece How Soon Is Now’la yetindik ama bu şarkıyı da onunla birlikte söylemek çok güzeldi:  "…You shut your mouth /   How can you say  I go about things the wrong way / I am Human and I need to be loved / Just like everybody else does…"

How soon is now? bittiğinde ‘noluyor, konser sona mı erdi yoksa’ dedik endişeyle. Kısa bir süre sonra Morrissey ve grup Irish blood English Heart'la bir kez daha coşmamıza, zıplayıp bağırarak şarkıyı söylememize neden olsa da başka bis beklemek boşunaydı. Öylece kalakaldık, gelmeyeceği belliydi. 1 saat 10 dakika yetmedi, nasıl geçtiğini bile anlamadık. Bu süre içinde kendimizden geçtik: dolunay, yıldızlar, gece, melankoli, güzel müzik, güzel sözler ve güzel performans. Bütün şarkıları kayıttaymış gibi hatta daha iyi söyledi, hiç detone olmadı. Şimdiye kadar izlediğim konserler içinde birinci sıraya yerleşti. Gömleklerini çıkarıp fırlatması ve davulun önünde seyirciye sırtı dönük elleri başında olarak yerde bir süre oturması da ilginç anlardandı. Yetmese de böyle bir gece yaşattığın için teşekkürler 21. yüzyılın romantik, kibar, entelektüel, melankolik ve yalnız şairi. Varlığın ve yazdığın şarkılar mutlu ediyor.

Mor ve Ötesi için konsere gelen 20’li yaşlarında gençler göze çarpsa da yine 20-30 yaş arasındakilerin bazı şarkılara eşlik etmesi de Morrissey’in ‘You Are The Quarry’ albümüyle Türkiye’de hayran sayısını artırdığının kanıtıydı. Yine de asıl takipçilerinin The Smiths’i ve 80’leri bilen 30-40 yaşları arasındakiler olduğu muhakkak. ‘Keşke There Is A Light That Never Goes Out’ la kapanışı yapsaydı’ demenin bir anlamı yok ama Morrissey o gece kendisinin sönmeyecek bir ışık olduğunu gösterdi.

*James Dean ve New York Dolls ile ilgili yazdığı kitapları daha sonra yayınlandı.   
Hayatıyla ilgili bilgiler: The Smiths, hazırlayan Ahmet Asaf, Stüdyo İmge, Minör, Ekim 1996, İstanbul

Setlist:
 
1.Panic
2. First of the Gang to Die
3. The Youngest Was the Most Loved
4. In the Future When All’s Well
5. To Me You Are a Work of Art
6. Girlfriend in a Coma
7. Let Me Kiss You
8. Still Ill
9. You Have Killed Me
10. Life is a Pigsty
11. Trouble Loves Me
12. I Will See You in Far off Places
13. At Last I Am Born
14. I'll Never Be Anybody's Hero Now
15. I Just Want to See the Boy Happy
16. How Soon is Now?
Bis
17. Irish Blood English Heart 

Nalan Yılmaz, 12 Haziran 2006, Hürriyet, Agora

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

0 comments :

Yorum Gönder



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...