20 Temmuz 2011 Çarşamba

Viyana'da Bir Hafta Sonu

Prag kırmızı üçgen çatılı evleriyle, kararmış kuleleri ve heykelleriyle, eski sokakları ve meydanlarıyla hüzünlü ve gizemli. Biraz kasvette var evet Kafka'nın ruhundan mıdır nedir? Yine de ne olacağını bilmeden peşinden sürükleyen ve insanı içine çeken bir cazibeye sahip. Viyana ise bir zamanlar  imparatorluk merkezi: müzikle, sanatla ve kültürle dolu olduğunu hissettirircesine görkemli ve gösterişli. Viyana'da Türk etkisi pek çok alanda yoğun -mesela günlük yaşamlarının vazgeçilmezi kahveyi Türklerden görüp almışlar- ve çok sayıda Türk yaşıyor olsa da ne yazık ki Viyana tarihinde ve kültüründe Türkler abartılı biçimde hep olumsuz ve zalim olarak anılmış. Bu günümüze kadar da çeşitli şekillerle canlı tutulmuş.

Viyana

17 Temmuz 2011 Pazar

Masal Kuleleriyle Prag - 3

Prag'da tarihi doku yanı sıra 1992’de başlanıp 1996’da tamamlanan Frank Gehry‘nin tasarladığı ‘Dans Eden Bina’ Praha 2’de nehir kıyısında, Jiraskuv köprüsü yakınlarındadır. Belirsizlik duygusu uyandıran alışılmışın dışında bir biçime sahip binanın içine girmedim. Cephelerde yuvarlak formların, eğriliğin ve yamukluğun gözlendiği, ofis olarak kullanılan ve çatısında bir restoranın olduğu Post-Modern anlayıştaki Dekonstrüktivist yapının orijinal adı dans eden kadınla erkeği temsil ettiği için ‘Fred ve Ginger’dır. 

Arnavut taşlarıyla çeşitli biçimlerde döşenmiş ara sokaklar genellikle sakin. Zaten meydanlarda ve geniş kaldırımlı caddelerde de fazla kalabalık yok. Ne de olsa kentin nüfusu yaklaşık 1,5 milyon. Turistik bölgelerde biraz yoğunluk oluyor. Çeklerin soğuk, donuk ve kaba olduklarına dair bir söylenti var. Kız kardeşim de oraya yerleştiklerinde öyle düşünüyordu. Şimdi biraz daha gelişme olduğunu belirtti. Yakın zamanda Prag’ı ziyaret eden bir arkadaşım ise restoranlardaki garsonların kabalığından şikâyetçiydi. Kaldığım üç haftalık süre içinde bu tarz bir durumla karşılaşmadım. Mesafeliler, yine de apartmanda, markette vb. ortamlarda gülümseyerek “Dobrý den“ ve “Děkuji“ diyorlar mutlaka.

15 Temmuz 2011 Cuma

Masal Kuleleriyle Prag - 2

1344 yılında IV. Charles tarafından inşası başlatılan, Prag’ın en büyük ve önemli katedrali Aziz Vitus‘ta dini hizmetler yanı sıra kral ve kraliçelerin taç giyme törenleri de yapılırdı. Sonraki yıllarda yarı değerli taşlarla ve duvar resimleriyle hareketlendirilen dekorasyonuyla katedralin kült merkezi olan Aziz Wenceslas Şapeli, Altın Kapı ve ana çan kulesi eklenmiştir. Kapısında askerlerin beklediği kaleye girip, ikinci ve üçüncü avlular arasındaki geçiş yolundan sonra karşılaşılan katedralin bronz kapısı Aziz Wenceslas ve Aziz Adalbert hakkında efsaneleri gösteren kabartmalarla süslüdür. Kapının üzerinde sivri kemerli bölüm içinde dini konulu sahneler, yukarıda ise tipik bir gotik öğe olan ve merkezdeki nefe ışık sağlayan gül pencere, yan kısımlarda yapıyı kötü güçlerden koruduğuna inanılan çıkıntı şeklinde korkunç hayvan veya yaratık heykelleri -garguy- etkileyici bir görsellik sunuyor. Göğe doğru yükselme uzatılmış öğelerle, dışarıdan kulelerle, yapıyı destekleyen payandalarla, içeriden sütunce ve plastır demetiyle oluşturulan birleşik payelerle, galeriler ve sivri kemerlerle ifade buluyor. Pencerelerdeki renkli vitraylar mistik bir atmosfer yaratarak iç mekandaki soyutluğu ve maneviyatı güçlendiriyor. 



13 Temmuz 2011 Çarşamba

Masal Kuleleriyle Prag - 1

Prag tarihi ve entelektüel yapısıyla Orta Avrupa’nın gözdesi olmakla birlikte son on yılda Türklerin de seyahat planlarına dâhil ettikleri bir yer. Genellikle seyahat firmaları Budapeşte, Viyana ve Prag turu düzenler ve PVB derler. Bu üçlüden görmediğim Tuna kıyısındaki Budapeşte Avrupa’nın incisi diye tanımlanır. Kız kardeşimi, eşini ve yeğenlerimi ziyarete gittiğim Prag’da uçak bulutların üzerinden alçalınca edindiğim ilk izlenim “Ne kadar çok yeşil alan ve planlı bir yerleşim var” oldu. Havaalanından kent merkezine giderken de bu düşüncem değişmedi. 


5 Temmuz 2011 Salı

Praha Vytopna Restaurant

Prag'da bir akşam yemeğe gittiğimiz ve yeğenlerimin çok sevdiği Vytopna Restaurant turistlerin de ilgisini çekiyor. Masaların yanlarına 400 metre uzunluğunda minyatür raylar döşenmiş ve içeçekler her masanın ortasına küçük tren vagonlarıyla dağıtılıyor. Bardaklar boşalınca tren onları almak için bir kez daha geliyor. Çocuklu masalara Thomas adlı tren servis yapıyor. Ayrıca geleneksel demiryolları ile ilgili olan restoranın sahibinin tren koleksiyonu cam bölmeler içinde sergileniyor. Aileler ve özellikle çocuklar için eğlenceli restoranun menüsünde ızgara somon, kızartılmış ördek, salatalar, makarnalar, vejeteryan yemekleri, biftek, tavuk ve çeşitli tatlılar yer alıyor.

Prag, Vytopna Restaurant
Prag ile ilgili diğer yazılarım:  

Masal Kuleleriyle Prag 
Prag'daki Müzeler
Kafka Müzesi

*****Bu sayfadaki yazının ve görsellerin tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

17 Mayıs 2011 Salı

Botticelli ve Primavera

Arno nehri kıyısında dükkanı olan deri ustasının oğlu, Floransalı Sandro Botticelli’nin (1446 – 1510) gerçek ismi Alessandro di Mariano Vanni Filipepi’dir. Fra Filippo Lippi’nin ve Verrocchio’nun öğrencisi olduktan sonra 1470’de kendi atölyesini kuran sanatçı Medici ailesinin korumasında çalışmalarını sürdürür. 14. yüzyılda Duccio, Cimabue, Giotto, Simone Martini, Lorenzetti ile resimde Bizans etkileri kırılmaya başlar. Floransa’da 15. yüzyılda, Rönesans resminin biçimlenmesinde ve gelişmesinde etken olan Massacio, Fra Angelica, Uccello, Fra Filippo Lippi, Gentile de Fabriano, Benozzo Gozzali, Domenico Ghirlandio, Luca Signorelli, Antonio Pollaiuolo, Pinti Ruchio, Piero Della Francesca, Botticelli, Leonardo da Vinci vb. sanatçılar genellikle kilise ve belediye saraylarının duvarlarına freskler yaparlar. Yaş sıva üzerine suda çözülmüş boya pigmentleri kullanılan bu duvar resmi zorlu bir tekniktir. Ressamlar güneş doğmadan kalkıp sıva kurumadan boyayı sürmek zorundadır.

Sanata, bilime, doğaya, insana, bireyselliğe değer verilen Floransa’nın altın çağında sanatçılar, filozoflar, edebiyatçılar, mimarlar, bilim adamları birbirleriyle yakınlık kurarlar ve hümanist düşünceyi yayarlar. Entelektüeller Yunan ve Roma’nın özgün sanat ve edebi eserleriyle, derin ve gizemli gerçekler içerdiğini düşündükleri mitolojisiyle ilgilenirler. Klasik Yunanca metinleri çevirirler. Küçük bir kent olmasına rağmen ekonomik yönden gelişmiş Floransa’nın çok sayıda üretken ve özel kişilikleri ortaya çıkarması hayranlık uyandırır. Çok yönlü evrensel insan tipi bu döneme özgüdür. Kültürel ortamın şekillenmesinde hümanist hareketin kurucularından Leon Battista Alberti’nin de katkıları büyüktür. 
 

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Makaron


Pazar günü arkadaşımla Kadıköy'ün eski pastanelerinden Baylan'da kahveli, karamelli, frambuazlı ve kayısılı makaronları denedik. Ne yazık ki çikolatalı kalmamıştı. Makaronlar az şekerli ve hafif kremalı olduğu için lezzetliydi. Beyaz Fırın ve Divan (Frambuaz, Şokola, Fıstık, Passion Fruit, Gül, Karamel, Türk Kahvesi, Vanilya...) gibi pastanelerde de var. Aslında bu işin uzmanı Ladurée. Geçtiğimiz aylarda Bebek'te ve İstinye Park'ta şubeleri açıldı. Henüz Ladurée makaronlarını tatmadım ama çok lezzetli olduklarına eminim. Makaronlar Fransa'da üretilip bütün dünyadaki şubelere dağılıyormuş. Her yerde tat aynıymış. Fransa'da 26 çeşitken İstanbul şubelerinde 12; belki zamanla diğerleri de gelir. Rengarenk makaronların kutularının dizaynı da gerçekten hoş ve zarif. Evet Türkiye'nin de geleneksel acıbadem kurabiyesi var ama ben oldum olası sevemedim.

6 Mayıs 2011 Cuma

Sanat Eleştirisi

Yıllar önce bir panelde eleştirmenlerin görüşlerini dinleme fırsatım olmuştu. Konuşmasında eleştiri ve sanat tarihi birlikteliğine değinen Jale Erzen’e göre "Türkiye’de eleştiride tavırlar belirsiz. Batı dışındaki toplumlarda eleştirinin gelişememesinin nedeni sanatın çok belirgin amaçlara yönelmesi ve otonom olması. Günümüz sanatında endüstri ve teknolojiyle birlikte anlam ve biçim kopuktur. Biçimi sanatçı tek bir parçada sunmuyor. Biçim ve içerik arasında doğrudan bir ilişki yok. Sanat eseri parçalanmış durumda. Eleştirmen biçimi yapılandırmalı"...

Eleştirmen ve küratör Ali Akay için ise: “Ölümün varlığını hisseden insan sanat yapar. Eleştiri için kuramsal alan ve söz söyleyecek insanların ortamı zorunlu. Dönemler boyunca çağdaş ve modern sanatların problemi anlam ve biçimin kopması değil birleşmesi, kavramla el becerilerinin aynı yerde kullanılmasıdır. Bugünün sanatında da biçim ve içerik birlikteliği vardır. Yapıt içinde bulunduğu dönemde eleştirilmelidir. Modern akım temsiliyeti kırmıştır ancak Postmodernizm’de yeniden ortaya koyulur.” 

3 Mayıs 2011 Salı

Ve Karşınızda Mayıs

Mayıs geldi. Evde ve dışarıda gördüğüm güzellikleriyle nihayet bahar da kendini gösterdi: 
güneş, çiçekler, kuşlar, ağaçlar, ruh hali gülümsüyor sanki :)

29 Nisan 2011 Cuma

7. yıl Anısına

Ressam Nazmi Yılmaz'ın (22 Ocak 1944 İstanbul - 29 Nisan 2004 İstanbul) 2000 - 2002 yılları arasında yaptığı kağıt üzerine karışık teknik çalışmalarından seçmeler


Nazmi Yılmaz ile ilgili diğer bağlantılar: 

Kadın Ruhunu Resmeden Nazmi Yılmaz
Ressam Nazmi Yılmaz'ın Sergileri  
Yalnızca Hoş Geçen Saatlerimi Sayarım
Ameliyat
9. Yıl Anısına
Ressam Nazmi Yılmaz'ın Manzara Resimleri

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...