6 Kasım 2009 Cuma

Bilim ve Sanat Koruyucuları: Mesenler - 1

Bilim ve sanat koruyuculuğu anlamına gelen mesenlik çağlar boyunca varlığını sürdürür. Ülkelerin, toplumların ilerlemesinde büyük rol oynayan sanat, kültür, bilim gibi yüksek değerler dini, resmi ya da özel kurumlar, burjuva, tüccarlar ve üst düzey yöneticiler tarafından sağlanan imkânlarla gelişme gösterir. Sanat önceki yüzyıllarda zenginlikle bağlantılıdır. Her kesimin ulaşabileceği bir şey değildir. Bu da onu prestijli bir duruma getirir. Mesenler sanatı önemsedikleri için mi yoksa saygınlık edinmek için mi desteklerler? Sanat nesnelerine sahip olmanın ve onları üretenleri korumanın belli bir saygınlık ve hayranlık uyandırdığı doğrudur. İhtişamı artırırken gücü ve zenginliği de ifade edebilir. Sosyal, politik ve toplumsal nedenlere dayanabilir. Yine de daha çok sanatsever ve yeniliklere açık fikirli aydın kişilerin yapılan yardımdan karşılık beklemeleri yerine hayırseverliği olarak görmek mümkündür.

Aslında gerçek anlamda ilk mesenler Rönesans’ta görülse de öncesine de bakmak gerekir. Koleksiyon yapma ve koruma Babil, Eski Girit, Yunan medeniyetlerine kadar uzanır. Eserlerin korunması ve kaybolmalarını önlemek için önlemler alınır ve teşhir edilir. Antik Yunan’da Atinalı devlet adamı Perikles’in sanatçılara işler sipariş ettiği bilinir. Onun döneminde Atina Akropolü’nde kabartmalar ve heykellerle süslü anıtsal yapılar inşa edilir. Makedonya kralı Büyük İskender’in sarayında şair, sanatçı ve düşünürler yaşarlar. Avrupa’da ilk defa Roma döneminde kültür birliği dikkat çeker. Ticaret ve üretimle kentler gelişirken Roma uygarlığının da merkezi olurlar. Roma kentlerinde imparatorluğun gücünü simgeleyen görkemli yapılar, anıtlar, tapınaklar, heykeller yaptırılır. Ayrıca portre yaygınlaşır. Devlet adamlarının, zenginlerin büstlerinde gerçekçilik gözlenir. Mesen sözcüğü Roma İmparatoru Augustus’un danışmanı Gaius Clinius Maecenas’ın adından gelir ve pek çok dile yerleşir. Kendisi yazar olan Maecenas sanatta yetenekli kişilere destek olmasıyla tanınır. Roma’da sanat eserlerine sahip olmak ve onları toplamak kültürlü ve varlıklı olmanın göstergesidir. Özellikle tapınaklarda ilginç, egzotik koleksiyonlar saklanır.

Antik dönemin ardından Hıristiyan dininin yaygınlaşmasıyla Avrupa’da Ortaçağ kültürü de kendini göstermeye başlar. Erken dönemlerde derebeylerin yönetimindeki dışa kapalı köy birimleri belirleyicidir. Bazilika gibi dini yapılarda sanat yaygın bir şekilde kullanılır. Özellikle fresk ve mozaik tekniğindeki duvar resimleri dikkat çeker. 8, 9 ve 10. yüzyıllarda krallıklar ve imparatorluklar saray, şapel, kule gibi yapılar, manastırlar minyatürlü el yazmaları yaptırırlar. 11. yüzyıldan sonra ticaret ve endüstriye dayalı kent toplumu oluşur. Dinin ön planda olduğu bu kentlerde de kırsal kesimdeki gibi yaşam sürdürülür. Zengin aileler kıymetli taş ve tılsım biriktirir. Hıristiyanlık güçlendikçe kişilerin ve kurumların hazineleri oluşur. Zamanla kent yaşamında ekonomik, toplumsal ilerlemelerle, kent soylu orta sınıf ve skolâstik felsefe ile gotik sanat doğar, gelişir. Skolâstik felsefeyle Hıristiyan dini sistemli bir hale gelir ve belli bir yöntem içinde açıklanır. Mutlak ve tek bir doğru vardır. Kutsal kitapta her konunun açıklaması bulunduğuna inanılır. Dinsel içerikli bu felsefe ile sanat paraleldir. Kilise bu çağın mesenidir. Halk cahildir ve kültürel konularda kilise egemendir. Öğretisini yayabilmek için de sanatı kullanır.

 
İnşa edilen katedrallerde ve bu yapılar için sipariş edilen el yazmalarında, duvar fresklerinde, mozaiklerde, vitraylarda, heykellerde hep Hıristiyanlık ile ilgili konular ele alınır. Sanatçı özgür değildir. Sanata karışma söz konusudur. Kilise ve tarikatlarca belirlenen konular belli bir tarz içinde ve talimatlara uyularak yapılmalıdır. Sanat eğitimsel ve yararcı amaçlara hizmet eder. Bazı tarikatlar vitrayların, resimlerin, heykellerin gereğinden fazla kullanılmasını yasaklar. Tanrı’nın evlatları yoksulken kiliselerin görkemli bir biçimde süslenmesine karşıdırlar. Kutsal olana saygıdan çok güzel olana hayranlık duyulması şeklinde yorumlanır. Zenginliklerin sergilenmesinin amacının kiliseye maddi bağış sağlamak olup olmadığı sorgulanır.
 
Örgütlenmiş tarikatlardan Dominikenler ve Fransiskenler pek çok filozof ve sanatçının yetişmesinde, sanat eserlerinin oluşturulmasında önemli bir role sahiptirler. 13. yüzyılda kurulan katedral okullarının bir devamı niteliğindeki ilk üniversiteler de aklın bir ürünü olarak kabul edilen sanatı desteklerler. Sanatçı ve din adamı ayrımının net olmadığı bu dönemde diğer bir kurum yarı dinsel loncalardır. Burada taş ustalarının, heykeltıraşların, vitray ve minyatür sanatçılarının çalışmaları ibadet gibi görülür. Loncalarda sanat belli kurallar içinde tecrübeli ustaların izinde sürdürülen beceriyle ölçülür. Kentin merkezinde sözü geçen zengin dernekler olan loncaların görevi kentin güzelleşmesini ve üyelerinin haklarını koruyup ürünlerine güvenli pazar sağlamaktır. Minyatür ve vitrayın altın çağında bu simgesel sanat ürünleri kırsal manastırlarda rahipler, kentlerde sanatçılar tarafından bu iş için açılan atölyelerde üretilir. Sipariş veren kişiler resmin içinde vakıfçı veya bağışçı olarak dinsel figürlerden daha küçük bir şekilde gösterilirler. Sanatçıların hiçbirinin eserler üzerinde adı yazılı değildir. Ortaçağ’da Ile de France’daki sanatsal ve mimari girişimlerin teşvikçisi Abbot Suger mesen olarak önemli bir örnektir. Hümanist, sanatsever, seçkin devlet adamı ve aynı zamanda St. Denis Manastırı’nın başrahibidir. Manastırın hazine odası sanatsal nesneler ile doludur. Suger kilisenin hayranlık uyandırıcı bu tür nesnelere sahip olmasından çok memnundur. 

Geç Gotik ve erken Rönesans sanatında kalıplaşmış kurallarda çözülmeler olur. Öznelcilik, perspektif, gerçek mekân anlayışı ve doğa görünümleri, portre, ifadecilik gibi özellikler üzerinde durulur. Din karşısında aklın egemenliğinin görüldüğü Rönesans’ta dini konulu sanat eserleri yapılmakla birlikte sanatçılar daha özgürdür. Hümanizmin, bireyselliğin ve doğanın önem kazandığı, Antik Çağ’a ilginin arttığı, arayışlar ve keşifler içindeki bu dönemde kiliseden başka sanat koruyucuları arasına zengin tüccarlar da (örn. Alberti’nin saray tasarladığı Giovanni Rucellai, Palla Strozzi) katılır. Ticaretle zenginleşen bu aileler* sanatçılara büstlerini, gerçekçi portrelerini, mimarlara evlerini yaptırırlar. Ayrıca dini konulardaki kompozisyonların içinde sanat patronlarının tasvirleri de yer alır. En bilinenlerden biri İtalyan Rönesans sanatının gelişimine katkıları olan banker Medici’lerdir. 15. yüzyılda Avrupa’nın en zengin kentlerinden olan Floransa şehir devletinin başında bulunan ve Platon Akademisi’ni kuran Cosimo Medici sanata ve sanatçılara kapısını açan entelektüel bir yöneticidir. Onun girişimiyle bazı ressamların atölyelerinde din dışı konulu yeni kitaplar resimlenir. Medici kütüphanesi değerli belgelerle zenginleşir. Ekonomide, politikada ve sanatta söz sahibi Cosimo’nun ölümünden sonra ailenin diğer üyeleri de birkaç kuşak mesenliği sürdürür. 
 
Cosimo’nun torunu genç Lorenzo Medici yanında sanatçılar bulunduran, onları yönlendiren ve din dışı resimler yaptıran bir isimdir. Koleksiyonunda kitaplar, kabartmalar, kıymetli taşlar, duvar halıları, Antik heykeller, Bizans ikonaları, Flaman ve İtalyan resim ve heykelleri bulunur. Floransa sanatının özelliklerinin yaygınlaşması için Botticelli’yi, Verrocchio’yu, evrensel insanın simgesi Leonardo da Vinci’yi Milano, Venedik, Roma’ya ve Fransa’ya gönderir. Lorenzo Medici, Leonardo da Vinci’nin çalışmalarını takip eder, ona siparişler verir, dost olarak görerek ortak çalışmalar yapar. Şiir, müzik, felsefe ve resim üzerine konuşurlar. Mediciler, Floransa yönetimindeyken onlara karşı olan ve yönetimi ele geçirmek isteyen düşmanlara da sahiptirler. Brunelleschi’ye kilise yaptıran güçlü Pazzi Ailesi’nin kendisine karşı düzenlediği bir suikast girişiminden sonra Lorenzo Medici şehrin yönetimini Tommaso Soderni’ye emanet edip Pisa’ya gider. 1492’de ölümünden sonra da Medici’lerin yönetimine başkaldırılar devam eder ve aile 1527’de Floransa’dan sürülür. Pucci Ailesi de birkaç nesil boyunca Tiziano, Correggio, Pontormo, Andrea del Sarto, Raffaello, Parmigianino gibi büyük sanatçılarla çalışır. 15. yüzyılda sanatçı ve mimar bir iş aldığında işverenden karşılığını talep eder ve anlaşma sağlanırsa o işi üstlenir. Bu iş anlaşmasında her iki taraf koşulları yerine getirmelidir...

Notlar: 


*İleri gelen ailelerde kadınlar da sanatçılara portrelerini yaptırırlar. Ferraralı Isabella d'Este bu mesenlerden biridir. Mantegna, Giovanni Bellini ve Leonardo da Vinci onun için çalışmıştır. Atalanta de Galeotto Baglione, Elena Baiardi, Laura Bagaretto, Elena Orsini ve Maria Bufalini adlı kadınlar Raffaello, Andrea del Sarto, Correggio, Tiziano, Parmigianino, Daniele da Volterra ve Federico Barocci gibi sanatçıları görevlendirmiştir.

Kaynaklar: 


1- Akyürek, Engin, Ortaçağ’dan Yeniçağ’a Sanat, Kabalcı Yayınevi, İstanbul,1994
2- Eco, Umberto, Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik, çev: Kemal Atakay, Can Yayınları, İstanbul, 1998, s: 29, 30
3- Faure, Elie, Yeniden Doğan Sanat, çev: Bertan Onaran, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 1993
4- Gombrich, E.H., Sanatın Öyküsü, çev: Bedrettin Cömert, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1986
5- Nardini, Bruno, Leonardo da Vinci, Bir Ustanın Portresi, Can Yayınları, İstanbul, 2009
6- Pischel, Gina, Sanat Tarihi Ansiklopedisi, C.3, Görsel Yayınlar, İstanbul, 1981,
7- Rona, Zeynep, “Mesen”, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, C.2, YEM Yayınları, İstanbul, 1997, s: 1205-6
8- Tansuğ, Sezer, Resim Sanatının Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1993.

Nalan Yılmaz, Avrupa Sanat Tarihinde Mesenlik, 3 Kasım 2009, Lebriz Sanal Dergi

Bilim ve Sanat Koruyucuları: Mesenler - 2

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.  Creative Commons License

1 yorum :



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...