3 Mayıs 2009 Pazar

Düşlerle Karışan Mitolojik Düşünce Parçaları 2

Bağlamış sandalları ayaklarına, uçabilsin diye hızla. Ulaştırabilmek için haberleri sona erdirecek dertleri. Değnek, Hades'in görünmez başlığı ve zehirli oklar yanındayken kimse çıkamaz karşısına şakacı Hermes'in. Hisseder ölümlüler tanrısallığı gök gözlü Athena yalvarınca babasına. Yumuşar yüreği Zeus'un acı çeken ölümlülere. Hermes görünür düşlerde bir ölümlüye haber iletmek için.

Çoktan sona erince akşam, parmakların arasına alınan ay yükselince en tepede, Hypnos sarar tüm şehri görkemiyle, karşı konulmaz, erişilmez gücüyle. Bitince karanlıklar, kraliçenin enerjisi, geçecek hırçınlık sakinliğin yerine. Titreyecek eller, boş bakacak gözler koşmak isteyecek yine uykuya ayaklar.

Uyutur büyüleyerek Hypnos gün doğana dek. Çalana kadar kapıyı tatlı neşeler. Uyandırır yeşil yapraklı dallar hışırtıyla cama dayanarak, Helios en tepedeyken. Kucak açar güzel günler, tasasız gülüşler, coşkulu, sevinçli. Masumiyet el ele mutlu düşlerle. Kuş açar kanatlarını derinliğine göklerin. Gökler yol verir gülerek sevimli gidişine.

İşte kağıt ve kalem. Kim bilir kaçıncı cümlede melankolik melodiler, hüzünlü sesler ve ortama uyan gece. DJ sürdürmese de bu kasvetli havayı nyks çekip gidene dek.


Yaşarken freskli salonların sarayında. Geçmişin geleceğin sınırında. Aramadan anlamları, moros gelip bulmadan takılmak thanatosun ötesine mezarlıklar ardından.

Duyulur şarkıları Akheron ırmağını geçerek sisli, karanlıklar ülkesi Hades'e gidenlerin, derinlerden. Tekdüze ve sıkıntılı. Kasvet ele geçirmek üzereyken tüm benliği kendine geliş uyanışlarla.

Bağırıyor duyulmasa da, gösteriyor görülmese de, dokunuyor hissedilmese de. Sonra kendi kendine sinirleniyor. Oysa duyulmasa, görülmese de varlığı, engeller olsa da aşıyor başkalıklar ve ulaşıyor bir şeyler tarif edilemeyen, tanımlanamayan. Belki thanatos tamamıyla götürecek engelleri bir boyut değiştirmeyle ya da Hypnos'da yer bulacak kendine düşlerin egemenliğinde.

Uçuruma atılsa da beden düşlerde, ruh kalır yükseklerde. Yarattı mı özelliklerini tek duyar her yerde kendini. Sürekli bir güç itse de Khaos'dan düzensiz düzene, kaçışlardan alınca ivmeyi bırakılır her şey gerilerde.

Bilinçsizliğe dalış yükseklerden. Kaplamış her yeri o sesler duyulmasa da. Görünür yüzlerinde dehşet insanların. Çığlık atmaya hazır ağızlar korkuyla bir saniye öncesinde. Sığıyor bir ana tüm yaşanmış yaşanmamışlıkları şartlanmalarla yüzyılları aşmış. İstemiyorlar kurtulmak bundan tüm direnişleri. Phobos ve Deimos'un verdiği dehşetle büyümüş gözler bittiği anda şartlanmalar. Lanetler okuyorlar 'ne diye kurcaladınız olmaz olasıcalar'.

Dramatik kahraman Herakles gibi yazgısını kabullenmek zorunda olduğunu fark eder kişi. Tanrısal güçlere sahip Herakles bile -belki de bu özelliklerinden- krizler yaşıyorsa, kendine dayanak bulamıyorsa, mutsuzsa, ruh ve beden bütünlüğünü oluşturamamışsa, sorgulamalarla bir yere varamayan trajik kişi kaderini değiştiremeyeceğini Bellerophontes gibi melankolik yaşama mahkum edildiğini, kendisini aşan durumlara karşı direnmesinin, mücadele etmesinin anlamsızlığını uzun yıllar önce anlamıştır aslında.


Çekemedi Tanrılar Sisyphos gibi torunu Bellerophontes'i de. İnsan soyundan hiç kimse kurnaz, akıllı ve güçlü olmamalıydı. Kendilerine kafa tutarlardı sonra. Ne anlamı kalırdı tanrısallıklarının. Gerçekleri görebilen isyankar olacaktı. O yüzden cezalandırılmalıydı trajik biçimde. Uymalıydı diğerleri gibi düzene, mutluluk oyunu oynamalıydı ömrünün sonuna dek. Tlos'daki mezar senin miydi gerçekten insan soyunun zekisi, Pegasus'un hakimi, Khimaira'nın sonunu getiren, Hamlet'e örnek teşkil eden.

https://get.google.com/albumarchive/100075660463159476184/album/AF1QipMnrfFcRNjDSTol1McsWp6eNxRlGDUxDfSjAo29/AF1QipOnp3HqMLCJLefb94wmpZioMUi9los5rE_30uWTKronos sen miydin evrenin hakimi? Ne tuhaf babana oynadığın oyunla yenilmek! Ne ironik Zeus'un hakkından gelmesi senin ama ne de acı! Yine de yakınım sana tüm tanrılardan ve uzak. Bilirim varlığın kadar yokluğunu da Oyunu kazandığın kadar kaybettiğini de. Bu kaçınılmaz her yerde, her şeyde hissettirir gerçekliğini. Karşıtlar bir araya geldiğinde birbirini yok etmez mi? Başka bir şey doğar o zaman tıpkı siyah ve beyazdan bağımsızlaşan -kesinlik peşindekilerin uzak, anlamsız ve gereksiz bulacağı- gri gibi.

Birini mutlu eden şeyler diğerini mutsuz edebilir. O yüzden bu konuda genellemeye gitmek doğru değildir. Mutsuz yüz ifadeleri mutsuzluk göstergesi değildir. Yanıltıcıdır. Aslında kim sürekli mutludur -belki Mutlular Adaları yakınında oturan Batı Kızları- ya da mutsuz -belki Sisyphos, Herakles-.

Mutsuzluk -algos- mutluluktur keyif alanlar için. Bir cezaysa, acı çektirmekse, işkenceyse kendi ruhuna yazgı olmadan insanın kontrolünde yine de olumsuz değildir. Kişi mutsuzluğu seçiyorsa kendiliğinden, gelişim sonucu keyfine vardığındandır. Yalnızlık ise mutlu ya da mutsuz olmakla açıklanamaz. İkisinden de ayrıdır. İkisinin de nedeni veya sonucu değildir. Kişinin kendine hayranlığına daha yakındır.

Düşündügünün aksini yadsıyan sınırlar koyandır. Oysa düşünce sınırlarla kapıları açamaz ama bazen sınırsız düşüncelerde -tüm karşıtlıklarıyla- göremeyebilirler görüneni. Karmaşıklaştırıp üzerini örtebilirler açıktakilerin. O zaman son vermeli düşünmeye. Hiçbir şeye odaklanmadan ya da düşüncelerin istilasından sıyrılarak uzak galaksilerden gelen kozmik ışınların çarpması hissedilir.

Gecenin yarısından sonra herkes Hypnos'un etkisindeyken sadece kendi için yapılıp yenilen -uzun yıllardır devam eden- domates soslu makarnaların lezzetinden ve ritüelden -lezzet anına ulaşana kadar gösterilen özen sadece kendi için hazırlanan yemekle kendine gösterilen özenin kanıtı- alınan keyifle, Hemera'nın hakimiyetinde bir cafede; dumanlı, uğultulu ve kalabalık ortamda yenilen bir sandviçden alınan tat aynı olamaz. Hatta bu keyif Roma'da Navona civarında bir restoranda yenen ravioli'nin, İspanyol merdivenlerine bakan bir caddede ya da Floransa Katedrali etrafındaki cafelerden birinde yenen leziz bir pizza'nın, Venedik'te zevkine varılan bir spagettinin bile tadını unutturabilir.

Neden insanlar tanımadıkları kişileri işin içine katıp genelleme yaparlar ki? Genellemeye giden kişi her seferinde kendisini dışarıda tutar. Genelin içinde değildir, o özeldir, farklıdır. Gözleyendir ama edindiği izlenimler sadece kendi doğrusunu belirler. Onun da bir başkasının genellemesinin ve momos'unun içinde olması kaçınılmazdır.

Kavramlar, olaylar, hayaller üzerine biriyle oturup konuşmak kendindekini tekrardan başka nedir? Öyleyse susmalı belki de Hölderlin gibi. Söylenecek ne var ki! Zaten suskunlugun sesi çok fazla şeyi ve ağır olanı barındırmaz mı içinde? Bunu bilmek ne yazık ki uygulamakla bir değildir. Konuşan kişi henüz yolun sonuna yaklaşmamıştır. Diğerleriyle hesaplaşması bitmemiştir. Oysa susan kendiyle diyalogları devam etse de- belki de sırf bu yüzden- başkalarıyla alıp vereceği bir şey kalmamıştır.

Nalan Yılmaz, 20 Mart 2004, Hürriyet, Agora
 
Düşlerle Karışan Mitolojik Düşünce Parçaları 1


*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

0 comments :

Yorum Gönder



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...