20 Eylül 2008 Cumartesi

Arnold Böcklin'in Mitolojik Resimleri

1827-1901 yılları arasında yaşamış İsviçreli Sembolist ressam Arnold Böcklin resimlerinde en çok eski yunan mitolojisinde yer alan doğaüstü varlıkları -sirenler, satirler, kentaurlar, nereus kızları, tanrıçalar, tanrılar vb- ve ölüm temasını işler. Düsseldorf Güzel Sanatlar Akademisi’nde sanat eğitimini tamamlayan Böcklin önce İsviçreyi dolaşır sonra Brüksel, Anvers ve Paris’e gider. Flaman ve Hollandalı ressamların çalışmalarını inceler. Paris’te Louvre’da çalışır ve pek çok manzara resmi yapar. Uzun süre kaldığı İtalya’da Rönesans sanatından etkilenir ve İtalyan sanatçılarla yakınlık kurar. Roma’da evlenen sanatçı 1856 yılında Münih’e döner. Daha sonra sırasıyla Weimar, Roma, Basel, Münih, Floransa gibi kentlerde yaşamını sürdürür. Weimar Sanat akademisinde iki yıl dersler verir. 1866’da Basel Müzesinin cephesine grotesk maskeleri model aldığı freskolar yapar.

Romantizm ve Empresyonizmin ardından 19. yüzyılda ortaya çıkan Sembolizmde en belirgin nitelikler tinsellik ve melankolidir. Sembolizmde iç dünya, düşler, hayaller, yalnızlık, düşünce, gerçek dışı, uyku ve ölüm de yer bulur. Diğer Sembolist ressamlar gibi Arnold Böcklin de doğanın ruhunu ve nesnenin gizini melankolik bir şekilde çağrışımlara ve sembollere başvurarak aktarır. Gördüklerini, yaşadıklarını, edebiyattan ve efsanelerden aldıklarını imgelem ve hayal gücüyle bir araya getirir. Simgesel ve mitolojik resimlerinde ruhsal durumun yansımasına önem verir. Fantastik resimleri yanı sıra ilk dönemlerinde ağırlıklı olarak yaptığı manzaraları da gizemli bir atmosfere sahiptir. Klasik mimariyle doğa, deniz ve antik figürler düşsel düzenlemeler içinde duygulara yönelerek güçlü etkiler uyandırır. Sanatçı manzaralarında romantik ressamlar gibi insanın doğa karşısındaki güçsüzlüğünü ve hüznünü göstermekle birlikte realistik bir tekniği de benimser. Ayrıca manzaralarında klasik mimarinin yer aldığı doğa resimleri yapan Claude Lorrain’den esintiler göze çarpar.


Böcklin İtalyan villalarını ve Toskana manzaralarını kaynak alarak 1858-1880 arasında Deniz Kenarında Villa adlı resmin pek çok versiyonu üzerinde çalıştı. Roma’da kaldığı sıralarda yaptığı 1865 tarihli resimde deniz kenarındaki siyahlı kadın, yükselen kademeler, dalgalı deniz, villanın bahçesindeki heykeller, gökyüzüne yükselen ağaçlar ve gölgede kalan karanlık kısımlar sahnenin dramatik etkisini güçlendiriyor. Rüzgarlı havada denizin dalgasının sahile vuruşu ve ağaçların tepelerindeki sallantı düşünceli kadını huzursuz ediyor gibi. Doğanın yansıtılışı, ışığın etkisi ve kadının duruşu melankolik, ümitsiz ve mistik bir izlenim bırakıyor. Ressam doğa içinde düşünceli, dalgın kadın figürüne sonraki yıllardaki çalışmalarında da yer verir. Çoğunlukla dış mekanda tasvir edilen mitolojik konulu resimlerden 1866 tarihli Nymphalar'ın Banyosu'nda kır tanrıçaları bir ağacın önünde dereye girerken görülür. Zeus’un kızları olan Nymphalar doğada bulundukları yere göre adlandırılırlar. Bu resim doğanın gerçekçi ve doğal aktarımıyla aydınlık, sıcak, canlı ve göze hoş gelen bir çalışmadır...


Böcklin’in diğer sembolist sanatçılar gibi öteki dünyaya ve gizli olana duyduğu ilgi kendisini ölümle tasvir etmesinden anlaşılabilir. Keman Çalan Ölümle Kendi Portresi'nde bir elinde palet diğer elinde fırça tutarken ölümün soluğunu ensesinde hisseder. Arkasındaki iskelet tekinsiz ve ürkütücüdür. Koyu renkler, arka planın belirsizliği ve kurukafa kasveti ve ölümün getirdiği soğuk ürpertiyi güçlendiriyor. Ressam dünyaya gelen onbir çocuğundan beşinin bebeklik döneminde koleradan yaşamını kaybetmesine tanık olduğu için ölüm onda takıntılı hale gelmiştir.


Mitolojik bir sahnenin yer aldığı Kentaurların Dövüşü, Yunan vazo resimlerindekine ve tapınak metoplarındakine benzeyen bir düzenleme içindedir. Yunan sanatında tasvirlerine rastlanan bu yaratıkların belden aşağısı at belden yukarısı insan vücuduna sahiptir. Mitolojide Kentaurların kaba saba, kavgacı özelliklerinden ve çeşitli efsanelerinden söz edilir. Böcklin, bulutlara yakın yüksek bir yerdeki anıtsal gövdeli kentaurların şiddete yönelik tutumlarını gerilimli vücut hareketleriyle ve dehşetli yüz ifadeleriyle etkileyici bir biçimde yansıtmıştır.

 














İdil - Pan Sütunlar Yanında- adlı resminde çiçekler ve yapraklarla çevrili sütunlar arasında keçi ayaklı, boynuzlu çobanların tanrısı Pan elinde kavalıyla gösterilmiştir. İnsanları gürültüsüyle korkutmayı seven, kırlarda ve ormanlarda gezinip nymphaların peşinde koşan doğa tanrısı buradaki tasvirinde Akropolis eteğinde, su kenarındaki tapınağında tek başına, sanatçı kimliği belirgin ve sakin bir görünümdedir. Floransa’da yaşadığı yıllardaki çalışması olan İki Satir’in İzlediği Artemis'de yine anıtsal figürler dikkat çekiyor. Kompozisyon’da şehvetli iki satirin istekle baktığı bakire ve avcı tanrıça Artemis yeşil yosunlu bir kayalık üzerinde uyurken resmedilmiştir. Satirlerle kompozisyonun solundaki kayalık alan simetriktir ve dengeli bir dikeyliktedir. Koyu renkli satirler ve kayalık, bulutlu gökyüzüyle uyuyan tanrıçanın beyazlığı karşısında kontras oluşturur. Artemis açık renk ve şeffaf elbisesiyle koyu fon üzerinde ışıldar ve gözleri üzerine çeker. Böcklin’in fantastiğe, şiire olan ilgisi ve estetik hassasiyeti bu resimle bir kez daha kendini gösterir.



Bir tablonun seyirciyi şiir gibi düşündürmesi, müzik gibi izlenim bırakması ve bir şey anlatması gerektiğini savunan Böcklin resimlerinde mitolojinin ve gerçeğin görünmeyen yüzünün bir araya geldiği ideal bir dünyayı gösterir. Onun en önemli çalışmalarından biri olan 1880 tarihli Ölüler Adası’nda öteki dünyaya yönelik bir tasvir vardır. Yeraltı ülkesinde ölülere Akheron ırmağını geçiren sandalcı Kharon’un ölüleri taşıdığı kayığıyla yanaştığı, yüksek kayalıklı, hüzünlü, servili bir başka dünyanın adası görülüyor. Burası yalnızlık ve umutsuzluk adasıdır. Efsaneye göre ölülerin mekanına giderken ruhların ırmağı geçebilmeleri için ağızlarına birer metelik konurdu. Etrüsk mezarlarındaki tasvirlerinde ölen insanı yeraltı ülkesine alan bir cin olarak gösterilen Kharon toprağa gömülmeyen ve para vermeyen ruhları kovar, Hades bataklığını geçmelerine izin vermezdi. Hermesin kılavuzluğunda yeraltına inen ve Kharon’la konuşan ölüler ölümden sonra her şeyin boş olduğunun farkına varırlardı. Kharon’un ölüleri taşıdığı kayık bilinmezliklerin ve gizli olanın hakim olduğu adanın girişindedir. Kayıkta ayakta duran, uzun beyaz bir figürle oturan ve kürek çeken başka bir figür daha yer alır. Yukarı doğru yükselen sık servi ağaçları aşılamaz gibidir. Puslu, karanlık ve ışığın sızmadığı bir yere doğru gidilir. Bu uzun kavakların olduğu yer ölüler ülkesi tanrısı Hades’in karısı Persephone’nin korusudur. Gökyüzü bol sisli ve bulutlarla örtülüdür, güneş görülmez. Hades’in yönettiği bu ülke insanlar ve tanrılar tarafından nefret edilen bir yerdir. Karanlık resmin hüzünlü görünümü insanın trajik sonunu vurgular. İç karartıcı ve şüpheli bir mekana giriş simgelenmiştir. Böcklin ‘sakin bir yer’ olarak tanımladığı ve beş ayrı versiyonunu yaptığı resimdeki adayı bir İtalyan adasından örnek almıştır. ‘Ölüler Adası’ Romantik bestecilere ve 20. yüzyıl sanatçılarına da esin kaynağı olmuştur. Ferdinand Keller’in bu çalışmadan etkilenip yaptığı Böcklin’in Gömütü’nde (1901) melankolik sisli bir hava ve kara servilerle sarılmış gizemli bir kapı vardır.


Mitolojik konulu ve melankolinin belirgin olduğu resimlerden biri de Odysseus ve Kalypso’dur. Odysseus Homeros destanlarında serüvenleri anlatılan, Troya savaşına katılmış Yunanlı kahramandır. Savaş bittikten sonra yurduna dönüş yolunda pek çok macera yaşamış ve 10 yıl denizlere mahkum olmuştur. Zeus’un kasırgasında Odysseus’un arkadaşları boğulur. Kendisi dokuz gün denizde kaldıktan sonra tek başına yaşayan Kalypso’nun adasına çıkar. Gizemli Tanrıça onu adasında yedi yıl zorla tutar ve kocası olmasını ister. Oysa Odysseus’un tek amacı bir an önce yurduna dönmek ve karısı Penelope’ye kavuşmaktır. Efsaneye göre sekizinci yıl yine gözü yaşlı bir şekilde denize bakarken tanrılar ona acır ve Kalypso’dan Odysseus’u serbest bırakmasını talep ederler. Tanrıça istemese de bir sal yapıp melankolik kahramanı adasından uğurlamak zorunda kalır. Resimde Kalypso, elinde altın mekik tutar ve oyuk bir mağara önündeki bir kaya üzerinde yarı çıplak oturur. Başı biraz ilerideki kayalıklar üzerinde duran Odysseus’a dönüktür. Mutsuz ve özlem dolu Odysseus’a umutsuzca bakar. Onun kendisine ilgi göstermediğinin ve üzüntüyle kendini yiyip bitirdiğinin farkındadır. Sonsuz keder içindeki Odysseus başını öne eğmiş ve tanrıçaya sırtını dönmüştür. Sanatçı onun acısını koyu renkli giysisi ile vurgular. Daha sonra kahramanın duruşundan etkilenen Giorgio de Chirico bu sahneyi çağrıştıran resimler yapar. Böcklin’in Floransa’da yaşadığı 1874-1885 yılları arasında sanat çalışmaları açısından en aktif döneminde yaptığı Dalgalarla Oynaşma’da bu kez hüzünlü değil de neşeli, eğlenceli bir ortam vardır. Deniz yaratıkları ve su perilerinin dalgalarla oynaşarak keyifli vakit geçirdikleri görülüyor. Çıplak su perileri yüzerken ve suya dalıyorken belden yukarısı insan belden aşağısı balık olan tritonlarda onların etrafında bulunuyorlar.


1885-1892 yılları arasında çoğunlukla İsviçre’de yaşayan Böcklin’in 1885 ve 1886 tarihli birine Melankoli diğerine de Sonbahar Düşünceleri adını verdiği iki tabloda kadın figürleriyle melankolik durumun anlatımına tanık oluyoruz. İlk resimde Albrecht Dürer’in Melankoli resminin etkisi göze çarpar. Otururken görülen siyah giysili kadın elindeki aynaya bakarken, Sonbahar Düşünceleri’ndeki ayakta duran kadın dere kenarında sudaki yansımasını izler. Her iki figürün de yalnızlığı, dalgın oluşları, başlarının öne eğikliği, koyu tonlar ve düşen yapraklar melankoliyi belirginleştirir. Bu resimlerin hüzünlü görünümünün aksine Bahara Övgü canlı renklerle oluşturulmuş aydınlık bir çalışmadır. Çiçekli bir zemin üzerinde ayakta çeşitli duruşlar içindeki yarı çıplak Kharitler’in -üç güzeller- yukarısında uçuşan neşeli çocuk eroslar yer alır. Göze hoş geleni simgeleyen, yaratıcılık ve sanatı esinleyen üç güzeller ışıltı saçıyorlar. Birbirleriyle şakalaşan çocukların kanatları ve saçları değişik renklerle boyanmış. Doğadan ve figürlerden yansıyan neşe ve sevinç tüm resme yayılmış.


Geç dönem çalışmalarında genellikle dini temalar yanısıra savaşla ilgili kabuslar ve ölüm gibi karanlık konulara da yer veren Böcklin 1892 yılında tekrar İtalya’ya döner. Veba ve Savaş bu döneminin önemli resimleridir. Sanatçı Fiesole’de bir villa alır ve 1901 yılında orada hayata veda eder. 

Nalan Yılmaz, 27 Temmuz 2007, Arnold Böcklin, Lebriz Sanal Dergi.

*****Bu sayfalardaki yazıların tüm hakları yazara aittir. Sadece kaynak gösterilerek, yazar adı ve orijinal sayfanın aktif linki belirtilerek alıntı yapılabilir ve paylaşılabilir. Nalan Yılmaz adıyla tüm yazılar 'Creative Commons Attribution Noncommercial-No Derivative Works 3.0 Unported License' altında tescillidir.   Creative Commons License

0 comments :

Yorum Gönder



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...